25 Eylül 2012 Salı

Kaybettiğim zenginliklerime...
DÜŞ DUVARLARI


Eskiden duvarları kireçle boyanmış evlerde yaşadım, çoğunlukla! Ya kiracısıydım, o zamanlar ya da öde öde bitmeyen borcundan bir türlü içimin rahat edemediği kendi evimin sahibiydim. Ama duvarları kireç boyalı evler...

Zaman ne kadar geçmiş, hiç kendime kalıp düşünmüyorum? Ama çok şey değişmiş! Şimdilerde borcu olmayan, çöplerini bile kendim çıkarmadığım, duvarları saten boyalı iki evim var. Manzara, çam ağaçlarıyla yükselen tepeleri  seyran ettirsin istediğimde birinde, şehrin ışıklı caddeleri sokaklarını istediğimde diğerinde istediğim kadar konaklayabiliyorum da...

Düşünebilecek kadar kendime kaldığımda farkına varıyorum ki; bu konfora karşılık ben, geceleri uykusuz yatağımda dönüp dururken uykudan umudumu kestiğimde o küçük, duvarları kireçle boyalı odamın herhangi bir duvarına dışarıdan sızan herhangi bir sokak lambası ışığının kireçle boyalı duvarından düş alemime yansımasını özledim!
Pürüzsüz karanlık bi duvara bakmaktansa gecenin karanlığına rağmen dışarıdan sızan bir hüzme ışıkla aydınlık bi gökyüzüne dönüşen pürüzlü duvarlara bakmayı yeğlerdim...

Kireç boyalı duvarın üzerindeki kum tanelerini saymaya çabalamak... Farkına varabildiğim herbirini bi yıldız yerine koymak... Küçücük bi ümidle gecenin karanlığına rağmen ansızın aydınlık bi gökyüzüne sahib olmak... Ne kadar çabalasam da sayamadığım kadar yıldızla bezeli o aydınlık gökyüzünün altında hayaller kurmak...
İşte bunlar ve umuda dair dahasıydı, benim tüm zenginliğim ve refahım!

Hiç yorum yok: